Trabzonlu Temel Ağa’nın sevgili torunu Eda’ya verilen ödev ile başı derttedir.
Eskişehir’e göç eden arkadaşı Niyazi’ye başına gelenleri yazar:
Niyazicugum,
Hani benim küçük torun var ya. Geçen akşam, geturdi ödevini önüme koydi.
Bi yandan da aglay. Zaten dertlerini hep baga açar.
Dedi ki; ‘Habunlari anliyamadum. O yüzden da yapamadım. Yarin ögretmen beni dövecek.’
Dedum ki; ‘Aglama usagum, bunun içun ögretmen adam dövmez. Simdi oni çözeruk.’
Ne mümkün Niyazi kardasum:
Bi tirenlan, bi otobos ayni istasyondan kalkmislar. Tiren otobostan üçte bir daha hizli gidiy.
Otobos iki yerde onbeser dakka istirahat vermis.
Tiren da bi yerde durmis, 20 dakka su almis. Otobos saatte 60 kilometro gidiymis.
Tiren 5 saat sonra gidecegi yere varmis. Otobos ise ne vakit sonra oraya varacakmis.
Ograstum yapamadum.
Usak aglay.
Derken bubasi geldi. O da çözemedi. Diyrum oga ki, ‘ damat, senun tanidugun tahsilli bi otobos sofori var ise oga soralim, belki o bilebilur.
Yahutta sabah olsun ben usagi soforler cemiyetine götüreyum.
Onlar arasinda belki tirenle yaris etmis bi sofor vardur da bize nasihat verur. ‘Ha, biz bi yandan da usaga tireni tarif ediyruk.
Tiren görmemis ki…
Ne anasi görmis, ne bubasi. Ben da bi tek askerlukte Erzurum’dan Sivas’a gittiydum.
Neysa kardasum, o gece çok kizdum. Diyeceksun ki niye?
Usak daha incir agacindan duti ayiramay; mezgiti gosteriyrum, hamsi diy;
efendum, yumurtanun fabrikada yapilduguni sanay.
Biz gelduk araba yaristiriyruk. Yani efendi, otobos saatinda varsa ne olur, geç varsa ne olur?
Gurbetten yolci mi bekliysun?
Eger varacagi saat onemliysa, edersun yazihaneye bi telefon, derler saga otobosun inecegi zamani..
Bu kadarluk mesele içun sabiyi subyani niye telef edersun?
Usakcuklarda sarki yok, türki yok, oyun yok; dayamis matematugu.
Ayiptur…